19 Nisan 2016 Salı

Tesettür Giyim ve Ferace

Orta parmağına geçti. “İki. Cafe lerde saat başı içecek söylemen beklenir -tek bir içecekle bütün gün öylece oturamazsın.” “Yaklaşık olarak söylemişler,” Tesettür dedim, “ama evet, masayı kiralamak gibi de düşünebilirsin.” Faust tatmin olmuş bir havayla başını salladı. “On tane daha var. Hepsi üç aşağı beş yukarı mantıklı geldi. Şu gülümsemeyle ilgili olanı hariç. Diyor ki suratında gülümsemeyle etrafta dolaşmamalıymışsm, hatta tam alıntılayacak olursam ‘Amerikan tarzı’ demiş. Bu ne demek oluyor?” “Pekâlâ, New Yorklular hariç, çoğu Amerikalı tipik bir Avrupalı­ ya göre çok daha fazla gülümsüyor. Ve Paris’te, gülünecek belli bir şey yokken gülümseyerek dolaşırsan insanlar ya deli ya da aptal olduğunu düşünürler,” dedim, elime aldığım seyahat dergisini karıştırarak.

“Ama ya mutluysam?” Şaka mı yapıyor diye bakmak için kafamı kaldırdım. Yapmıyordu. “O zaman sırıtırsın, ama dişlerini göstermeden.” “Cidden mi, oğlum?” “Cidden.” Paris’e yaklaştıkça sinirlerim iyice gerilmeye başladı, artık Faust u Tesettür Giyim daha fazla dinleyemeyecektim ve konuşmanın sonlandığı sinyalini vermek için gözlerimi kapadım. Işıkların da kapanmasıyla zihnimin ekranında birden Kate belirdi. Paylaştığımız geçmişten sahnelerle akan film şeridinde yüzünü görüyordum: Vincent’ı uyur vaziyette bulduğu gün odanın kapısında onu kolundan yakaladığım zamanki 47 korkmuş ifâdesi. Caft'de portresini çizdiğim ve ona güzel olduğunu söylediğim zamanki masum merakı. Ve havaalanında Fransa ya geri dönmeyeceğimi, çünkü ona âşık olduğumu söylediğim zamanki bakışları. Hayret. Hayal kırıklığı. Üzüntü. Birkaç saniyelik tekrarlar halinde yüzünden geçen bütün o duygular. Öpüştüğümüz sahneyi atladım;

dibe vurmadan o anı düşünmem bile imkânsızdı. Onu en son gördüğüm zamana odaklandım: Paris’te numalara karşı savaşırken. Bana sarılıp, kalmamı istemişti. Dokunuşu, özlemini çektiğim her şeyle doldurmuştu beni. Kendimi ondan koparmak ve onu bir daha görmek zorunda kalmamak için dosdoğru geri Amerika’ya koşmak üstün bir çabaya mal Ferace olmuş­ tu benim için. Ve işte buradaydım, okyanusun ortasında, yolun yarısında, ona geri dönüyordum. Midem buruldu, bulanmaya başladı. Kalkıp mini bara giderek kendime bir tonik aldım. İki tane de Perrier alıp birini Faust’a attım, diğerini Ava’ya getirdim.

Şişeyi kolçağının içindeki bardak yerine koydum ve onunkine en yakın koltuğa bıraktım kendimi. Beni hakir görse de umurumda değildi. Kafamı dağıtmam lazımdı. Ava beni bir metre uzağında oturan bir insanı ne kadar görmezden gelebilirsen o kadar görmezden geldi. “Ne yazıyorsun?” diye sordum. “Makale,” diye cevap verdi. Tesettür Ferace “Ne üzerine?” diye üsteledim. Benden hoşlanmadığı gerçeğini oturttuğumuza göre artık iyi izlenim bırakmak gibi bir derdim kalmamıştı, üstelik benimle konuşmak istemediği bu kadar barizken onu konuşmaya zorlamanın derinden derine hoşuma giden bir tarafı vardı.